Eşyayı İşe Almak
Hızla gelişen teknoloji, çıkan yeni ürünler, değişen moda, hızlanan yaşam ve tabii iktisadın temeli doyumsuz ihtiyaçlar özellikle şehir insanlarını bir sürekli satın alma yapacak şekilde esir almaya doğru sürüklüyor. Düşen satın alma gücümüzle beraber dedemizin evi gibi büyük evler de alamıyoruz ve kutu gibi evlere sığmaya çalışıyoruz. Her şey üst üste dolaplar taşıyor ama almaya devam ediyoruz. Yıllardır kullanmadığımız bir sürü eşyamız var kimselere vermiyoruz da atmıyoruz da.
Sadece gardıroplar olsa belki katlanılır dert olurdu da peki o salonun gümüşlük adı verilen dolabımızdaki gereksiz biblolar, yıllarca hiç kullanmadığın ama sırf kayınvalidene yada teyzenin hediyesi diye sakladığın sevmediğin fincan takımı... Mutfaktaki yemek programında görüp de ben de kullanırım deyip aldığın profesyonel şef tavaları, aktif spor yapmayı bırak hafta sonu yürüyüşe bile gitmezsen ama bir go-pro kameran vardır, zamanım yok evde spor yaparım diyerek aldığın o koşu bandına çıkmayalı ne kadar oldu hatırlayabiliyor musun?
Markete giriyorsun çeşit çeşit ürün hangisini alacağını düşünürken bile zamanından çalınıyor, fiyatı menşei derken 3-5 parça alışveriş olmuş yarım saat. Eve geldiğinde de gerçekten ihtiyacın olan şeyler yerine gereksiz bir sürü şey aldığını fark etmen de normal. Trafik çilesini tıkış tıkış otobüsleri hele otobüse yetişme koşturmacasını eklemezsek olmaz. Telefon da susmuyor zaten bir kahve içme süresinde arayanlar mı mesajlar mı bildirimler mi dersin coşmuş hangisine yetişeceksin? İlkokul arkadaşının tatilden attığı fotoğrafları istemeye istemeye beğenirsin ayıp olmasın diye. Yorgun argın kendini evine atmaya çalışırken faturayı yatırmadığını yada çocuğun okulundan aramış olduklarını hatırlayıverirsin. Aileden birinin daha doğum günü yaklaşmaktadır ve materyalist bünyemiz daha ne hediye satın alacağına karar vermemiştir. Gergin yüzünde bir küçük kas daha seyiriverir.
Yazması okuması bile insana ağırlık veriyor ama her gün bu karmaşa ile mücadele veriyoruz.
Neden bu şehirde herkes emekli olup bir Ege kasabasına yerleşme hayali kuruyor sanıyorsun?
İşte bunlardan sıkılan insanlar yavaş yavaş minimalizme doğru geçiş yapıyorlar. Minimalizm, modern sanat ve müzikte, sadelik ve nesnelliği ön plana çıkaran 1960larda kavramsallaşmış bir akımdır. Özetlemek gerekirse minimalist yaşamda fazlalıklara yer yoktur. Basit değil sade olan ile ilgilenir. Basit ihtiyaçları karşılamazken sade olan ihtiyacımız olanı gerektiği kadar bize sunar.
Minmalist insanlar kullanmayacakları şeylere sahip olmak istemezler. Onlar için fonksiyonellik daha önemlidir. Aldıkları her şeyi uzun süre kullanırlar. Az olsun öz olsun deyimi onlar için söylenmiştir. Zamanlarının değerli olduğunu bilirler, kendilerini iyi tanırlar, neye ihtiyaç duyduklarını ve en önemlisi neye ihtiyaç duymadıklarını bilirler.
Kendilerini ve imajlarını tanımlamak için markalardan yardım almazlar mesela, satın almada kaliteye özen gösteriler ama sırf moda ya da o marka çok popüler diye kullanmayacakları bir şeye sahip olmak istemezler. Zaten kendi tarzları vardır moda akımlarından pek etkilenmezler. Anılara daha çok değer verirler. Zaten zihnen yeterince yorulduklarının farkındalardır bu yüzden, zihnini, gözünü, kulağını yoracak her şeyden uzak durmaya çalışırlar. Satın aldıkları belirli ürünleri vardır liste ile alışveriş yapar gereksiz satın alma yapmazlar. Böylece hem gereksiz zaman hem para harcamamış olurlar.
Peki, bu insanlar bu az alışveriş yapan ihtiyaç duymadıkça satın almayan ne alacağı önceden belli olan insanlarsa iyi tüketici değiller demektir. Pazarlamacılar olarak bu insanlara nasıl satış yapabiliriz ki? Hedef kitlemizin içinde de bulunuyorlar belki, es mi geçmeliyiz yoksa onların dilinden mi konuşmalıyız?
Bir kişiyi işe almanın nedeni uğraşmak istemediğiniz yada yeteneğinizin olmadığı işleri ona yaptırmaktır aslında. Kobisiniz ve firmanız hızla büyüyor artık ne muhasebe işleri ile ne de üretim takibi ile ilgilenemiyorsunuz, yabancı diliniz de artık yeterli gelmiyor ihracat pazarına açılıyorsunuz. O zaman bir muhasebeci, bir imalat mühendisi ve bir de yabancı dil konuşabilen müşteri temsilcisine ihtiyacınız var.
Aynı bu mantıkla bakacak olursak çamaşır makinesini çamaşırları yıkamakla uğraşmamak için mutfak robotunu soğan doğrarken gözleriniz yanmayacağı için işe alabilirsiniz. Minimalist insanlar satın alma kararı verirken faydacı tutum içinde olduklarından onlara imajdan çok faydayı göstermek gerekir.
Neden satın alayım sorusu akıllarına geldiğinde zaten yoğun tempoda kendine boşluk açmaya çalışan tüketiciye markaların 'çünkü senin yerine bu işi belkide birkaç iş daha ekleyerek en iyi şekilde yapabilirim, garantim var, sağlamım, bozulup seni yormam' diyebilmeleri gerekir. Bu kişiler az alırlar ama öz alırlar. Az satış az ciro değildir. Kalite ve kullanım ömrüne önem veren bu kitle inanırsa ürünümüze olukça fazla ücret ödemeye gönüllü olabilir. Gerçekten güvendikleri ve işlerine yarayan marka olursanız vazgeçmezler de. Bu dönemde sadık müşteri yaratmak çok zor artık herkes biliyor. İşte bu minimalist tüketiciler aynı zamanda markalarına en sadık gruptur bile denebilir. Markanızdan- ürününüzden memnun kaldıktan sonra fiyat farkı dahi olsa başka bir markayı deneme zahmetine karışmayacaklardır.
Bazı markalar için az tüketimlerinden dolayı göz ardı edilseler de sadık tüketici oldukları için üzerinde çalışılmaya ve yakalanmaya değer bir kitle kesinlikle. Pazarlamanın olmazsa olmazı müşteri ihtiyaç ve taleplerini anlamak ve ona uygun çalışmak. Zorlaşan hayat ile berber bu kitle hızla artmaya devam ederken markalar onlar için özel tasarımlar özel ürünler özel kampanyaları planlayıp arttırmalıdırlar.
Ürünlerinizi işe almak ve sadık müşteri olmak için bekliyorlar. geç kalmayın.
kaynaklar;
http://www.bilim.org/minimalist-yasam-felsefesi/
https://onedio.com/haber/minimalizmi-felsefe-olarak-belirlemeniz-icin-21-adim-538830
http://www.emrecetinblog.com/.
Kategori: Yazılar